Okyay Turizm Blog

Japonya Gezi Rehberi: Şehirler, Lezzetler ve Tüm Detaylar

Japonya Gezi Rehberi: Şehirler, Lezzetler ve Tüm Detaylar

Japonya’ya Gitmeden Önce ve Gittikten Sonra Aklımda Olan Her Şey: Kapsamlı Bir Gezi Notu 1. Japonya Nerede? Japonya'nın tam olarak nerede olduğunu gitmeden önce birkaç kez Google Maps'ten kontrol ettiğimi itiraf edeyim. Coğrafi olarak Japonya, Asya kıtasının doğusunda, Pasifik Okyanusu’nun batı kıyısında, Çin, Kore Yarımadası ve Rusya’nın doğusunda yer alıyor. Yaklaşık 6.800 adadan oluşan bir takımada ülkesi. En büyük dört adası Honshu, Hokkaido, Kyushu ve Shikoku. Türkiye’den Japonya’ya direkt uçuşlar genellikle Tokyo veya Osaka’ya yapılıyor. İstanbul’dan Tokyo’ya direkt uçuş yaklaşık 11-12 saat sürüyor. 2. Japonya'ya Ne Zaman Gidilir? Bu gerçekten çok önemli bir soru çünkü Japonya’nın her mevsimi farklı bir yüzünü gösteriyor. Ben Nisan ayında, yani sakura zamanı gittim ve sanırım en güzel dönemi bu. Kiraz çiçeklerinin açtığı o haftalarda parklar, tapınak bahçeleri ve nehirlere yakın bölgeler adeta bir doğa şölenine dönüşüyor. Herkes piknik yapıyor, fotoğraf çekiyor, doğayı seyrediyor. Eğer renkli doğa manzaraları seviyorsanız ikinci en popüler dönem Kasım ayı. Sonbahar yapraklarının kızıl tonları özellikle Kyoto ve Nara gibi doğayla iç içe yerlerde müthiş bir görsel deneyim sunuyor. Yaz ayları (Temmuz–Ağustos) genellikle sıcak ve nemli. Kışın ise Japonya'nın kuzey bölgelerinde (özellikle Hokkaido’da) kar yağışı fazla. Eğer kayak tatili düşünüyorsanız kış da iyi bir seçenek olabilir. Ama genel olarak, ilkbahar (Mart–Mayıs) ve sonbahar (Ekim–Kasım) ayları Japonya için en ideal seyahat dönemleri. 3. Japonya Hava Durumu Japonya’nın hava durumu bölgeden bölgeye çok değişken. Ben Tokyo ve çevresini gezdim, Nisan ayında genellikle ılık ve güneşli günler geçirdim ama birkaç gün ani yağmura da yakalandım. Japonya'da şemsiye taşıma kültürü çok yaygın. Her konbini’de (market) küçük, taşınabilir şemsiyeler satılıyor ve çok pratikler. Japonya’nın kuzeyi (örneğin Hokkaido) kışın ciddi şekilde kar alıyor, güneyi ise daha ılıman. Yaz aylarında hem sıcaklık hem de nem oranı oldukça yüksek olabilir, özellikle Osaka ve Kyoto’da. Havanın aniden değişmesi çok normal, bu yüzden mevsim geçişlerinde kat kat giyinmek akıllıca olur. 4. Japonca Japonya’da İngilizce bilinirliği beklediğimden daha azdı. Özellikle yaşlı nüfus İngilizce konuşmuyor ama Japonlar inanılmaz yardımsever. Anlamasalar bile bir yolunu bulup yardımcı olmaya çalışıyorlar. Telefonumda Google Translate’in Japonca çeviri modunu kullandım. Offline indirerek her zaman yanımda taşıdım ve çok işe yaradı. Ayrıca birkaç kelime öğrenmek sizi bir anda “yakın” biri yapabiliyor. “Arigatou gozaimasu” – Teşekkür ederim “Sumimasen” – Affedersiniz / Pardon “Konnichiwa” – Merhaba “Sayonara” – Hoşça kal 5. Japon Mutfağı Japonya’ya gitmeden önce en merak ettiğim konulardan biri yemekti. Çünkü Japon mutfağı deyince çoğumuzun aklına sadece sushi geliyor ama bu, kocaman bir okyanusun sadece yüzeyi. Japonya’da yemek, bir kültür, bir sanat ve neredeyse meditasyon gibi. İlk günümde ramen içtim — sıcak, buharlı, yoğun aromalı bir kase. İçinde el yapımı noodle’lar, yumuşacık chashu (domuz eti), haşlanmış yumurta ve miso ya da shoyu bazlı et suyu... Her lokması mutluluktu. Sonra okonomiyaki denedim — Japon pizzası diyebiliriz ama tavada pişirilen, içinde lahana, et, deniz ürünleri ve özel soslarla servis edilen bambaşka bir şey. Osaka bu yemeğin memleketi. Sokakta her adımda takoyaki kokusu: dışı çıtır, içi yumuşak ahtapot dolgulu toplar. Konbinilerde bile sıcak yemekler, sandviçler, mochi gibi tatlılar, bento kutuları inanılmaz uygun fiyatlara sunuluyor. Tatlılara gelince… Matcha (yeşil çay) aromalı her şeyle tanıştım. Çikolatası, dondurması, kekleri… Japonlar tatlıyı şeker patlaması olarak değil, “denge” içinde sunmayı seviyorlar. Hafif, zarif, aşırıya kaçmadan. Bir öneri: İzakaya denen Japon meyhanelerinde yerel halkla oturup çeşitli küçük tabaklar deneyin. Hem ortam hem tatlar unutulmaz oluyor. 6. Japon Filmleri Japonya’dayken bir sinemaya gitme şansım olmadı ama kaldığım otelde yerel TV kanallarında birkaç Japon filmine denk geldim. Alt yazı yoktu ama mimik, ışık ve tempo her şeyi anlatıyordu. Japon sineması, özellikle detaylara olan hassasiyeti ve sade anlatımıyla öne çıkıyor. Japonya'ya gitmeden önce izlenmesi gereken bazı filmleri önereyim: 🎬 Spirited Away (Sen to Chihiro no Kamikakushi) – Studio Ghibli'nin başyapıtı 🎬 Departures (Okuribito) – Ölümle ilgili sade ve dokunaklı bir hikâye 🎬 Your Name (Kimi no Na wa) – Anime türünde modern bir klasik 🎬 Shoplifters – Japon toplumunun görünmeyen yüzünü anlatıyor Kyoto’da birkaç Studio Ghibli ürün mağazası gezdim; çocukluğumun hayalleri raflardaydı. Eğer Japonya’ya gitmeden önce Ghibli dünyasını tanırsanız, oradayken gördüğünüz birçok şey gözünüzde canlanacak. 7. Japon para birimi nedir? Japonya'nın para birimi yen (¥). Gitmeden önce yaklaşık 200–300 dolar değerinde yen bozdurup yanıma aldım. Ama Japonya’da kredi kartı kullanımı sandığım kadar yaygın değildi. Özellikle küçük restoranlar, tapınak bağış kutuları, otomatlar ve bazı marketler sadece nakit kabul ediyordu. Her şehirde kolayca erişebileceğiniz 7-Eleven ATM’lerinden yabancı kartla nakit çekebiliyorsunuz. Kur farkını göz önünde bulundurarak yüksek miktarda çekmek daha avantajlı olabilir. Kartla ödeme en çok zincir marketlerde, elektronik mağazalarda, otellerde ve ulaşımda geçerliydi. Ama Japonya’nın hala büyük ölçüde bir “nakit toplumu” olduğunu unutmayın. 8. Japonya Uçak Bileti Türkiye’den Japonya’ya gidiş pahalı gibi görünse de, biraz takip ve zamanlama ile uygun biletler bulmak mümkün. Ben biletimi yaklaşık 3 ay önceden aldım ve Qatar Airways üzerinden Doha aktarmalı olarak gittim. Gidiş-dönüş toplamda 14 saat sürdü ama uçuş konforluydu. THY’nin direkt uçuşları da var, özellikle İstanbul–Tokyo hattı. Eğer uzun yolculuk sizi zorluyorsa bu hat tercih edilebilir ama fiyatlar genelde aktarmalılara göre biraz daha yüksek. Bilet fiyatlarını takip ederken şu uygulamalar çok işe yarıyor: ✈ Skyscanner ✈ Google Flights ✈ Momondo Kış sezonu (Ocak–Mart) genellikle daha uygun fiyatlı. Sakura zamanı (Mart sonu–Nisan) ise fiyatlar artıyor, o yüzden o dönemi hedefliyorsanız en az 3–4 ay önceden bakmakta fayda var. 🗾 Son Söz: Japonya’ya Gitmek Sadece Bir Seyahat Değil Bu yolculuk benim için sadece farklı bir ülkeyi gezmek değil, aynı zamanda bir yaşam biçimini gözlemlemekti. Japonya bana saygının, düzenin ve sadeliğin aslında hayatı ne kadar kolaylaştırabileceğini gösterdi. Her sabah güne metroda sessizce kitap okuyan insanlarla başlayıp, her akşam sokaklarda ramen kokusuyla biten günler yaşadım. Japonya... Adını bile söylediğinizde zihninizde birbiriyle hiç benzeşmeyen imgeler canlanıyor olabilir: Kiraz çiçekleriyle bezeli huzurlu bahçeler, teknolojinin sınırlarını zorlayan robotlar, kimonolu geishalar, neonlarla aydınlatılmış caddeler, usulca eğilen insanlar, dakikliğiyle ünlü trenler, ya da belki bir kase sıcak ramen. Ve bunların hepsi, evet, aynı ülkede gerçek. Japonya, modern çağın kalbinde yer alan ama geçmişin ruhunu özenle saklayan ender ülkelerden biri. İşte bu yüzden, yıllardır hayalini kurduğum bu ülkeye ilk adımımı attığımda, aslında neyle karşılaşacağımı tam olarak bilemediğimi fark ettim. Seyahat planlamasına başlamadan önce kafamda onlarca soru vardı: Japonya gerçekten anlatıldığı kadar pahalı mı? İnsanlarla iletişim kurmak zor mu? Japonya’da ne yenir? Ulaşım sistemi nasıl işler? Hangi şehirler mutlaka görülmeli? Japonya’ya ne zaman gitmeli? Japonlar gerçekten bu kadar kibar mı? Ve elbette, bir gezgin olarak merak ettiğim detaylar da vardı: Japon mutfağını gerçekten sevecek miyim? Anime ve Japon sineması kültürünü orada nasıl deneyimlerim? Japonya’da kendimi kaybolmuş hisseder miyim, yoksa ülke beni kucaklar mı? Bu yazıda, Japonya’ya gitmeden önce aklımı kurcalayan işte bu ve benzeri sorulara yanıt ararken edindiğim bilgileri, yaşadığım deneyimlerle harmanladım. Çünkü sadece internetten okunan bilgiler değil, o topraklara ayak bastıktan sonra edinilen hisler, kokular, tatlar ve küçük detaylar da seyahati anlamlı kılıyor. Japonya’da geçirdiğim günler boyunca yalnızca turistik değil, aynı zamanda kültürel ve kişisel bir keşif yolculuğu yaptım. Gördüğüm şehirlerin güzelliğinden çok, insanların davranışları, sokakların düzeni, toplumsal bilinç ve günlük yaşam pratikleri beni büyüledi. Bu gezi yazısını hazırlarken özellikle Türk gezginleri düşündüm. Çünkü Japonya, coğrafi olarak bize oldukça uzak bir ülke olsa da, kültürel olarak ilginç bir biçimde tanıdık ve aynı zamanda yabancı. Bir yandan disiplinli yapıları, aileye ve geleneklere verdikleri değer bize çok benziyor; diğer yandan bazı davranışlar, alışkanlıklar ve sosyal kurallar oldukça farklı ve ilk başta anlamlandırmak zor olabiliyor. Bu farklılıkları doğru yorumlayabilmek, seyahatinizi sadece turistik değil aynı zamanda anlamlı bir kültürel deneyime dönüştürmek için çok önemli. Bu yazıda, Japonya’ya dair merak ettiğim her şeyi başlık başlık ele aldım. Tokyo, Kyoto, Osaka, Nara gibi şehirlerde neler yapılır? Japon mutfağında neler tatmalı? Japonya’ya gitmek için en uygun mevsim hangisi? Japonca bilmeden orada rahat eder miyiz? Japonya millî futbol takımı neden bu kadar popüler? Japon yeni nasıl kullanılır? Güney Kore’ye geçmek mümkün mü? Japonya’da film kültürü nasıl yaşanır? Japonya’da ulaşım pahalı mı? Japonlar gerçekten sandığımız kadar kibar mı? Hepsi ve daha fazlası bu yazının içinde. Eğer siz de Japonya’ya seyahat etmeyi planlıyorsanız ya da sadece bu ülkeyi daha yakından tanımak istiyorsanız, bu yazı tam size göre. Size sadece yolculuğun fiziksel tarafını değil, ruhunu da aktarmaya çalıştım. Gerçek sorular, gerçek deneyimler ve samimi bir anlatımla Japonya’yı birlikte keşfedelim. 9. Japonya Japonya'yı tarif etmek için sadece "güzel" ya da "farklı" demek yetmez. Bu ülke başlı başına bir kültürel mozaik. Her şehirde, her sokakta karşınıza çıkan detaylar sizi şaşırtıyor. Bir yanda binlerce yıllık geleneklere dayanan tapınaklar, diğer yanda ışıkla yıkanan gökdelenler. Her şeyin belirli bir düzen içinde işlediği ama asla sıkıcı hissettirmeyen bir ülke. Japonya'da saat gibi işleyen bir toplumsal yapı var. Kimse başkasını rahatsız etmiyor. Metroda telefonla konuşan birine rastlamak neredeyse imkânsız. Yerde çöp göremezsiniz ama sokakta çöp kutusu da yoktur! Herkes kendi çöpünü yanında taşır. Saygı, düzen ve bireysel sorumluluk ülkede yaşamın temel taşı gibi. 10. Japonya Turu Benim Japonya turum Tokyo, Kyoto, Osaka ve Nara'yı kapsayan 12 günlük bir rotaydı. Japonya’da turlarınızı bireysel olarak da çok rahat planlayabilirsiniz çünkü altyapı mükemmel. Japonya Rail Pass (JR Pass) mutlaka alınmalı. Şehirler arası hızlı tren (shinkansen) kullanmak hem keyifli hem de çok pratik. Her şehirde farklı bir tema yaşıyorsunuz. Tokyo teknolojiyi ve kalabalığı; Kyoto tarihi ve doğayı; Osaka eğlenceyi ve lezzetleri; Nara ise huzuru temsil ediyor. Tur planı yaparken "her güne bir şehir" değil, "her şehirde birkaç gün" mantığını benimsemenizi öneririm. Japonya hızlı gezilecek değil, sindirilerek yaşanacak bir yer. 11. Tokyo Turu Tokyo, Japonya’nın kalbi. İlk bakışta devasa bir beton ormanı gibi görünebilir ama aslında her köşesinde bir hikâye, bir detay, bir sürpriz saklı. Ben Tokyo’da toplam 4 gün geçirdim ve yine de "yetmedi" dedim. Çünkü Tokyo bir şehir değil, bir evren gibi: Shibuya'dan çıkıyorsunuz bir dünya, Asakusa'ya geçiyorsunuz bambaşka bir dünya. İlk günümde Shibuya'nın meşhur kavşağında insan seline karıştım. Dünyanın en kalabalık yaya geçidi olması tesadüf değil. Hemen yanında dev ekranlar, Starbucks manzarası ve gençliğin enerjisi var. Shinjuku'da gökdelenlerin gölgesinde kaybolurken bir anda bir tapınakla karşılaşmak size “bu şehirde her şey mümkün” dedirtiyor. Harajuku’da gençlerin çılgın modası, Akihabara’da anime ve teknoloji kültürü, Ueno Parkı’nda müzeler ve sakura ağaçları... Tokyo’nun her semti ayrı bir karaktere sahip. Asakusa’daki Sensoji Tapınağı, geleneksel Japon atmosferini yaşamak isteyenler için ideal. Yanında Japon sokak lezzetleriyle dolu küçük bir çarşı var — burada ilk kez “taiyaki” denilen tatlı balık şeklindeki kekleri denedim. Gece olduğunda Tokyo başka bir kimliğe bürünüyor. Neon ışıkları, yüksek sesli reklam anonsları, dolup taşan ramen restoranları… Ama ilginçtir, bu kadar kalabalık bir şehirde bile kendinizi huzurlu ve güvende hissediyorsunuz. Ulaşım konusuna gelince: Tokyo metrosu başlı başına bir mühendislik harikası. Haritaya ilk bakışta korkabilirsiniz ama birkaç binişten sonra sistem alışkanlık yaratıyor. Google Maps ya da “Navitime” uygulamalarıyla metro kullanmak çok kolay. 12. Osaka Turu Osaka, Tokyo’dan sonra bana “daha yaşanılası” bir şehir gibi geldi. Daha az kuralcı, daha çok güler yüzlü, daha samimi. Özellikle Dotonbori bölgesi geceleri tam bir festival havasında. Nehir kenarında yürüyüş, dev reklam panoları (meşhur “Glico Man” dahil), sokak müzisyenleri ve bol bol yemek! Osaka, Japonya’nın yemek başkenti olarak anılıyor. Sokak lezzetlerinden restoranlara kadar her şey lezzetli. Benim favorim takoyaki (ahtapot dolgulu toplar) ve okonomiyaki (Japon pizzası gibi düşünebilirsiniz) oldu. Sokakta pişirilen yiyecekleri seyrederek yemek bambaşka bir keyif. Ayrıca Osaka Kalesi de tarih ve doğayı bir arada sunan muazzam bir nokta. Kaleye çıkarken çevresindeki parkta yürüyüş yapabilir, sakura zamanı gittiyseniz fotoğraflarla dolu bir gün geçirebilirsiniz. Osaka'nın bir başka artısı da Universal Studios Japan. Eğer sinema, animasyon veya tema park seviyorsanız burası mutlaka listeye girmeli. Özellikle “Harry Potter World” ve “Super Nintendo World” bölümleri inanılmazdı. 13. Kyoto Turu Kyoto… Ah Kyoto! Japonya’nın ruhu burada yaşıyor desem abartmış olmam. Tokyo ve Osaka’nın modern enerjisinden sonra Kyoto’nun dinginliği sizi sarıyor. Geleneksel evler, kimono giymiş insanlar, daracık sokaklar, tapınaklardan yükselen tütsü kokusu… Zamanın durduğu bir şehir gibi. Kyoto’da altın kaplamalı Kinkaku-ji Tapınağı, bambu ormanlarıyla ünlü Arashiyama bölgesi, Fushimi Inari Tapınağı'nın o meşhur kırmızı torii geçitleri ilk görülmesi gereken yerler arasında. Ama benim için asıl büyü, sokak aralarındaki küçük çay evlerinde ve nehir kenarında yürüyüşlerde saklıydı. Geisha kültürünü merak ediyorsanız Gion bölgesi doğru adres. Akşam saatlerinde yürürken sessizce ilerleyen, zarifçe selam veren geleneksel kıyafetli kadınları görmek mümkün. Kyoto’yu gezmek için en az 2 gün ayırmak şart. Ama ruhunuzu dinlendirmek istiyorsanız birkaç gün daha fazla bile kalabilirsiniz. 14. Nara Turu Kyoto’dan yaklaşık 45 dakikalık tren yolculuğu ile ulaşılan Nara, Japonya gezimin en huzurlu duraklarından biriydi. Burayı özel kılan en önemli şey ise serbestçe dolaşan sevimli geyikler. Nara Parkı'na adım attığınız anda sizi çevreleyen onlarca geyik arasında yürümeye başlıyorsunuz. Elinizde geyik bisküvisi varsa biraz fazla ilgi görebilirsiniz ama korkmayın, çok nazikler. Tōdai-ji Tapınağı Japonya'nın en büyük ahşap yapılarından biri ve içinde dev bir Buddha heykeli barındırıyor. Burası sadece mimari olarak değil, manevi anlamda da etkileyici. Geyikler, tapınaklar, bahçeler ve genel atmosfer o kadar huzurlu ki burada saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. 15. Japonya Millî Futbol Takımı Açıkçası Japonya’ya gitmeden önce aklımda futbolla ilgili pek bir şey yoktu. Ama Tokyo sokaklarında gezerken özellikle gençlerin Japonya millî futbol takımının formalarını gururla taşıdıklarını görünce ilgimi çekti. Bazı mağazalarda milli takımın güncel formaları, geçmiş turnuvalardaki başarılarını anlatan posterler ve hatta bazı oyunculara özel ürünler satılıyordu. Hatta bir kafede eski Dünya Kupası görüntüleri dönüyordu. Japonya’da futbol ciddi bir takipçi kitlesine sahip. Japon millî takımı son yıllarda Asya kıtasında büyük başarılar elde etmiş, özellikle 2002 Dünya Kupası'nda (Güney Kore ile birlikte ev sahipliği yaptıkları) büyük ses getirmiş. Taraftarlar son derece centilmen, maç günleri bile sokaklar sessiz ve düzenli. Eğer zamanınız denk gelirse Japonya’da bir J-League maçına gitmenizi öneririm; kültürel bir deneyim gibi hissediliyor. 16. Güney Kore Turu Japonya’dan sonra rotamı Güney Kore’ye çevirdim. Tokyo-Seul arası uçuş yaklaşık 2.5 saat ve oldukça yaygın. Seul, Japonya'dan farklı bir enerji taşıyor. Daha hareketli, daha renkli ama bir o kadar da karmaşık. Sokak yemekleri cıvıl cıvıl, insanlar daha sosyal ve doğrudan. Güney Kore ile Japonya arasındaki farkı hissetmek çok öğreticiydi. Japonya sessiz bir zarafet taşıyor, Kore ise dışa dönük bir dinamizm. Japonya’nın yapısal disiplini sizi etkilerken, Seul'de daha içgüdüsel bir enerji hissediyorsunuz. 17. Seul Turu Japonya'dan sonra kısa bir kaçamakla Güney Kore'ye, yani Seul'e geçtim. Tokyo’dan Seul’e direkt uçuşlar oldukça sık ve yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Eğer Japonya’daki seyahatinizi biraz daha zenginleştirmek isterseniz Seul harika bir tamamlayıcı destinasyon olabilir. İki ülke arasında tarihsel farklılıklar olsa da, modern kent yaşamı bakımından oldukça ilginç kıyaslamalar yapabiliyorsunuz. Seul, Japonya'ya göre daha enerjik ve daha spontane bir şehir gibi geldi bana. Özellikle Myeongdong bölgesi cıvıl cıvıldı. Sokak yemekleri (kızarmış tavuk, tteokbokki, bal balığı gofretleri vs.), giyim mağazaları, kozmetik dükkanları, K-Pop posterleri her köşe başında karşınıza çıkıyor. Gyeongbokgung Sarayı’nda geleneksel kıyafetlerle gezen Korelilerle birlikte fotoğraf çektirmek oldukça keyifliydi. Japonya’da olduğu gibi burada da metro sistemi çok gelişmiş, dil bariyeri ise çok daha az hissediliyor çünkü gençlerin çoğu İngilizce konuşuyor. Seul’de geçirdiğim 3 gün boyunca Japonya’nın dinginliği ile Kore’nin coşkusunu birebir kıyaslama şansım oldu. Her iki ülke de kendine özgü ritmiyle etkileyici ama Seul kesinlikle daha “sesli” ve dışa dönük bir şehir.
Devamını Oku
Salif Keïta

Salif Keïta

Salif Keïta, (d. 25 Ağustos 1949, Djoliba, Mali) Malili müzisyen, besteci ve şarkıcıdır. Biyografi Mali İmparatorluğunu kuran Soundjata Keita'nın doğrudan torunu olan soylu bir ailenin mensubuydu. Eğitimi bittikten sonra ilkokul öğretmeni olmak istedi ama dışlandığı için sınava alınmadı. Bu yüzden şarkıcı olmaya karar verdi. Ancak bu kararı ailesinde bir skandal yarattı. Mali toplumunda, geleneksel olarak müziği sadece Griot sınıfı yapabilirdi ve Keita'lar bir prens ailesiydi.   Ailesi tarafından dışlanan Keita, 1968'de Bamako'ya gitti. Bamako'da bir otelde her akşam çalan saksofonist Tidiani Kone'nin Super Rail Band adındaki grubuna katıldı ve modern bir tarzda yorumladığı geleneksel bestelerden oluşan repertuvarıyla önemli bir başarı sağladı. Ayrıca Muhammed Ali'nin hayatının anlatıldığı 'Ali' filminin müziğini yapmıştır. AlbümleriUn autre blanc (2018)Talé (2012)Anthology (2011)La différence (2009)M'bemba (2005)Moffou (2002)Papa (1999)Sosie (1997)Seydou Bathili (1996)Folon... The Past (1995)The Mansa of Mali… A Retrospective (1995)69-80 (1994)Amen (1991)Ko-Yan (1989)Soro (1987)
Devamını Oku
Rusya'nın Beyaz Geceleri

Rusya'nın Beyaz Geceleri

Rusya'nın Beyaz Geceleri: Büyülü Bir Deneyim İçin Kapsamlı Rehber Beyaz Geceler Nedir ve Neden Bu Kadar Büyüleyici? Rusya'nın kuzey şehirlerinde, her yaz yaşanan Beyaz Geceler, gecenin tam olarak kararmadığı, alacakaranlığın hüküm sürdüğü büyüleyici bir doğa olayıdır. Güneşin ufuk çizgisinin altına çok az inmesi veya hiç batmamasıyla meydana gelen bu fenomen, özellikle St. Petersburg gibi yüksek enlemlerdeki şehirlerde doruk noktasına ulaşır. Bu dönemde gökyüzü, gün batımının yumuşak renkleriyle buluşan, sürekli değişen pastel tonlarda bir ışık şöleni sunar. Ziyaretçiler, gece saatlerinde bile bir kitabın okunabileceği kadar aydınlık olan bu atmosfer karşısında hayranlıklarını gizleyemezler. Peki, Beyaz Geceleri bu kadar büyüleyici kılan sadece doğal bir ışık oyunu mudur? Kesinlikle hayır. Bu eşsiz göksel olay, Rusya'nın zengin kültürü ve sanatıyla birleşerek adeta canlı bir festivale dönüşür. St. Petersburg'da Beyaz Geceler, şehir hayatının geceye taşındığı, operaların, balelerin, klasik müzik konserlerinin ve açık hava şenliklerinin kesintisiz devam ettiği bir döneme işaret eder. Neva Nehri üzerindeki ikonik köprülerin gece yarısı gemi geçişleri için görkemli bir şekilde açılması, gökyüzünün altın rengiyle boyandığı bu anlar, her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çeker. Beyaz Geceler, sadece bir seyahat değil, aynı zamanda ruhunuzu besleyen bir deneyim vaat eder. Gecenin gündüze karıştığı bu özel zaman diliminde, şehirler adeta uyumaz, tarih ve modernite iç içe geçer. Bu doğal mucizevi anlar, ziyaretçilere gündüz saatlerinin yetmediği kadar uzun bir keşif imkanı sunarak, unutulmaz anılar biriktirmelerini sağlar. Beyaz Geceler, Rusya'nın kuzeydeki büyülü cazibesinin ve kültürel derinliğinin en parlak yansımasıdır. Özellikleri: Özellikle St. Petersburg gibi şehirlerde, gecenin alacakaranlık şeklinde devam etmesi, gün ışığının gece aktivitelerine olanak sağlaması. Benzersizliği: Dünyada az yerde görülen bu doğal olayın, Rusya'da özellikle kültürel ve sanatsal etkinliklerle birleşerek eşsiz bir atmosfere bürünmesi. Bilimsel Arka Plan: Neden Beyaz Geceler Yaşanır? Beyaz Geceler fenomeni, Dünya'nın coğrafi konumu ve astronomik hareketleriyle doğrudan ilişkili, büyüleyici bir doğa olayıdır. Bu durumun temelinde, gezegenimizin eksen eğikliği ve Güneş etrafındaki yörüngesi yatar. Dünya'nın ekseni, Güneş etrafında döndüğü düzleme göre yaklaşık $23.5^\circ$ eğiktir. Bu eğiklik, mevsimlerin oluşmasının ana nedeniyken, aynı zamanda yaz aylarında yüksek enlemlerdeki (Kuzey Kutbu'na yakın) bölgelerin Güneş ışınlarını daha uzun süre almasına neden olur. Yaz gündönümü civarında, Kuzey Yarımküre'deki bu bölgeler, Güneş'e doğru daha fazla eğilir. Bu da, Güneş'in ufuk çizgisi altına ya çok az inmesine ya da hiç batmamasına yol açar. Geleneksel "gece" kavramının ortadan kalktığı bu durum, aslında alacakaranlığın farklı türlerinin birleşimiyle açıklanır: 1.  Medeni Alacakaranlık (Civil Twilight): Güneş ufkun $6^\circ$ altına indiğinde başlayan ve Güneş'in $6^\circ$ altına indiği noktaya kadar süren dönemdir. Bu süre boyunca gökyüzü hala oldukça aydınlıktır; dışarıda kitap okunabilir, günlük aktiviteler rahatça sürdürülebilir. Şehir ışıklarına ihtiyaç duyulsa bile, gökyüzü kararmamıştır. 2.  Denizcilik Alacakaranlığı (Nautical Twilight): Güneş ufkun $6^\circ$ altına inmeye başladığında Medeni Alacakaranlık sona erer ve Denizcilik Alacakaranlığı başlar. Bu dönem, Güneş ufkun $12^\circ$ altına inene kadar devam eder. Bu evrede, ufuk hala belirgin şekilde görülebilir, ancak gökyüzü daha koyu hale gelir ve yıldızların bir kısmı belirginleşmeye başlar. 3.  Astronomik Alacakaranlık (Astronomical Twilight): Güneş ufkun $12^\circ$ altına indiğinde Denizcilik Alacakaranlığı sona erer ve Astronomik Alacakaranlık başlar. Bu dönem, Güneş ufkun $18^\circ$ altına inene kadar sürer. Bu noktadan sonra, gökyüzü astronomik olarak tamamen karanlık kabul edilir ve tüm yıldızlar ile gök cisimleri net bir şekilde görülebilir. St. Petersburg gibi yüksek enlemlerde ($59.9^\circ$ Kuzey Enlemi) yer alan şehirlerde, yaz gündönümü civarında Güneş, gece boyunca ufkun $6^\circ$ altına dahi inmez. Bu da, Medeni Alacakaranlığın hiç kesintiye uğramadan tüm gece boyunca devam etmesi anlamına gelir. Yani, gökyüzü hiçbir zaman tam anlamıyla kararmadığı için, sürekli bir gün batımı ve gün doğumu arasındaki geçiş hali yaşanır. Güneşin bu alçak açısı, gökyüzüne sürekli olarak yumuşak, yaygın bir ışık yansıtarak, Beyaz Gecelerin o eşsiz ve büyüleyici atmosferini yaratır. Bu durum, özellikle Kuzey Kutup Dairesi'ne yaklaştıkça daha belirgin hale gelir ve hatta bazı çok kuzeydeki yerlerde Güneş 24 saat boyunca hiç batmaz (kutup günü). Beyaz Gecelerin Merkezi: St. Petersburg Beyaz Geceler denince akla ilk gelen şehir şüphesiz St. Petersburg'dur. Rusya'nın bu görkemli şehri, kuzey enlemindeki konumu sayesinde bu eşsiz doğal fenomenin en çarpıcı şekilde yaşandığı yerdir ve adeta bir açık hava sahnesine dönüşür. Beyaz Geceler, St. Petersburg'u sadece coğrafi bir olay olmaktan çıkarıp, onu uluslararası üne sahip kültürel bir çekim merkezine dönüştürür. Bu büyülü dönemin zirve noktası genellikle Haziran ortası ile Temmuz başı arasında yaşanır. Ancak Mayıstan başlayıp Temmuz sonuna kadar olan süre boyunca, gecelerin karanlığa bürünmediği bu atmosferi deneyimlemek mümkündür. St. Petersburg, bu aylarda ziyaretçilerine hem doğal bir mucize hem de yoğun bir kültürel program sunar. Kültürel Şölenler ve Festival Coşkusu Beyaz Geceler, St. Petersburg'da bir dizi prestijli etkinliğe ev sahipliği yapar: * Uluslararası Sanat Festivali "Beyaz Geceler Yıldızları" (Stars of the White Nights): Mariinsky Tiyatrosu tarafından düzenlenen bu festival, dünya çapında tanınan opera, bale ve klasik müzik sanatçılarını ağırlar. Kentin dört bir yanındaki sahnelerde sergilenen bu olağanüstü performanslar, Beyaz Gecelerin sanatsal ruhunu en iyi şekilde yansıtır. * Mezuniyet Kutlaması "Alye Parusa" (Kızıl Yelkenler): St. Petersburg'un en büyük ve en görkemli halk etkinliği olan "Kızıl Yelkenler", Rusya'da lise mezunları için düzenlenen özel bir törendir. Neva Nehri üzerinde seyreden, ışıklandırılmış ve kırmızı yelkenleriyle parıldayan dev bir geminin geçişi, havai fişek gösterileri ve konserlerle birleşerek unutulmaz bir görsel şölen sunar. Bu etkinlik, hem yerel halk hem de turistler için kaçırılmaması gereken bir deneyimdir. * Sarayı Meydanı Konserleri: Şehrin kalbi sayılan Sarayı Meydanı, Beyaz Geceler boyunca uluslararası ve Rusya'dan ünlü sanatçıların katıldığı ücretsiz açık hava konserlerine ev sahipliği yapar. Bu konserler, binlerce kişiyi bir araya getirerek, Beyaz Gecelerin enerjisini ve coşkusunu zirveye taşır. * Müzelerin Gece Açık Kalması: Ermitaj Müzesi, Rus Müzesi gibi dünyanın en önemli sanat ve tarih müzeleri, Beyaz Geceler döneminde özel olarak geç saatlere kadar ziyaretçilere kapılarını açık tutar. Bu sayede, ziyaretçiler gündüz kalabalığından uzak, daha sakin bir ortamda bu eşsiz koleksiyonları keşfetme fırsatı bulur. Neva Nehri ve Köprülerin Büyüsü St. Petersburg'un simgelerinden biri olan Neva Nehri, Beyaz Gecelerde bambaşka bir atmosfere bürünür. Gecenin ilerleyen saatlerinde, büyük gemilerin geçişine izin vermek için devasa köprülerin tek tek açılması, adeta bir ritüel haline gelmiştir. Binlerce insanın köprü kenarlarında ve nehir kıyısında toplanarak bu görkemli anı izlemesi, Beyaz Gecelerin en ikonik ve fotojenik deneyimlerinden biridir. Bu anlar, özel olarak düzenlenen tekne turlarıyla nehirden de izlenebilir ve şehre farklı bir perspektiften bakma imkanı sunar. Beyaz Geceler, St. Petersburg'u sadece bir turistik destinasyon olmaktan çıkarıp, onu canlı bir rüya haline getirir. Doğanın ve kültürün bu denli eşsiz birleşimini başka hiçbir yerde deneyimlemek mümkün değildir. Beyaz Gecelerde Yapılabilecek Aktiviteler ve Deneyimler Rusya'nın Beyaz Geceleri, ziyaretçilere sadece doğal bir olayın şahitliğini değil, aynı zamanda gündüz ile gecenin sınırlarının flulaştığı benzersiz bir atmosferde sayısız aktivite ve deneyim sunar. Bu dönemde şehirler adeta uyumaz, her an yeni bir keşif ve eğlence vaat eder. Gecenin Aydınlığında Şehri Keşfetmek * Gece Yürüyüşleri ve Fotoğrafçılık: Beyaz Gecelerin en temel ve büyüleyici deneyimlerinden biri, şehirde gece geç saatlere kadar güvenle yürüyüş yapmaktır. Gün batımının pastel tonları ve sürekli değişen alacakaranlık ışığı altında, ikonik binalar, heykeller ve parklar farklı bir ışıkta belirir. Bu eşsiz doğal aydınlatma, özellikle fotoğraf meraklıları için altın saatlerin kesintisiz devam ettiği, olağanüstü kareler yakalama fırsatı sunar. Şehrin tarihi dokusu, bu özel ışık altında daha da mistik ve romantik bir hava kazanır. * Nehir ve Kanal Turları: Neva Nehri ve St. Petersburg'u saran sayısız kanal, Beyaz Gecelerde şehrin nabzını tutan ana arterlerdir. Gecenin ilerleyen saatlerinde, özellikle köprülerin açılışını izlemek için düzenlenen tekne turları popülerdir. Bu turlar, hem şehrin mimarisini su üzerinden farklı bir perspektifle görmeyi hem de ışıklandırılmış köprülerin yükselişini yakından deneyimlemeyi sağlar. Teknelerden yükselen hafif müzik ve nehir boyunca uzanan şehir manzarası, unutulmaz bir ambiyans yaratır. Kültürel ve Sosyal Deneyimler * Geç Saatlere Kadar Açık Müzeler ve Sanat Galerileri: Beyaz Geceler dönemi, St. Petersburg'daki Ermitaj Müzesi, Rus Müzesi ve diğer önemli sanat kurumları gibi müzelerin ziyaret saatlerini uzatmasıyla öne çıkar. Gündüz kalabalığından kaçınarak, gece ışığında bu dünya çapındaki koleksiyonları daha sakin ve özel bir ortamda keşfetme fırsatı bulursunuz. Bu, sanat ve tarihle iç içe, daha kişisel bir deneyim sunar. * Canlı Performanslar ve Konserler: Beyaz Geceler, kentin kültür takvimini zenginleştiren uluslararası festivaller ve yerel etkinliklerle doludur. Mariinsky Tiyatrosu'ndaki dünya standartlarındaki opera ve bale gösterilerinden, Sarayı Meydanı'ndaki ücretsiz açık hava konserlerine kadar geniş bir yelpazede sanatsal etkinlikler düzenlenir. Bu performanslar, şehrin kültürel ruhunu en derinlemesine hissetmek için eşsiz fırsatlar sunar. * Kafeler, Restoranlar ve Gece Hayatı: Geceye uzayan aydınlık, şehirdeki sosyal hayatı da canlandırır. Neva Nehri kıyısındaki ve Nevsky Prospekt çevresindeki sayısız kafe ve restoran, geç saatlere kadar dolup taşar. Yerel lezzetleri tatmak, bir Rus çayı yudumlamak ya da Beyaz Gecelerin ışığında özel bir akşam yemeği yemek, unutulmaz anlar yaratır. Ayrıca, gece kulüpleri ve barlar da bu dönemde oldukça hareketlidir, sabaha kadar süren eğlence imkanları sunar. Doğa ve Dinlence * Park ve Bahçe Ziyaretleri: Gün ışığının uzun süre devam etmesi, St. Petersburg ve çevresindeki görkemli sarayların bahçelerini (Peterhof'un Fıskiyeleri, Catherine Sarayı'nın Parkları gibi) daha uzun süre keşfetme fırsatı verir. Bu yemyeşil alanlarda yapılan yürüyüşler, şehrin koşuşturmacasından uzaklaşıp doğanın ve mimarinin keyfini çıkarmak için idealdir. * Sakin Dinlence ve Düşünme Anları: Yoğun şehir hayatından biraz uzaklaşmak isteyenler için, Beyaz Geceler aynı zamanda sakin düşünme ve dinlenme anları sunar. Işık seli altındaki banklarda oturup geçen dünyayı izlemek, bir kitap okumak veya sadece anın tadını çıkarmak, bu eşsiz atmosferin tadını çıkarmanın farklı bir yoludur. Beyaz Geceler, her ziyaretçinin kendi ilgi alanına göre bir şeyler bulabileceği, enerjisi ve büyüsüyle dolu, kesintisiz bir deneyim sunar. Gündüz ve gece arasındaki sınırın kaybolduğu bu dönemde, St. Petersburg adeta zamanı durdurur ve ziyaretçilerine unutulmaz bir macera yaşatır. Rusya'da Beyaz Geceleri Yaşayabileceğiniz Diğer Şehirler Beyaz Geceler denince akla ilk gelen şehir her ne kadar St. Petersburg olsa da, Rusya'nın kuzey enlemlerinde yer alan başka şehirler de bu büyüleyici doğa olayına ev sahipliği yapar. Bu şehirler, St. Petersburg'daki kadar yoğun kültürel etkinliklere sahip olmasalar da, daha sakin ve otantik bir Beyaz Geceler deneyimi arayanlar için eşsiz alternatifler sunar. Murmansk: Kutup Dairesi'nin Işıltılı Şehri Murmansk, Rusya'nın Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan en büyük şehridir ve bu özelliğiyle Beyaz Geceler deneyimini çok daha belirgin ve uzun soluklu yaşatır. St. Petersburg'dan bile daha kuzeyde konumlanan Murmansk'ta, yaz aylarında Güneş neredeyse hiç batmaz, bu da gecelerin sürekli aydınlık kaldığı gerçek bir "kutup günü" deneyimi sunar. Burada Beyaz Geceler, daha sade ve doğal güzelliklerle iç içe bir atmosferde yaşanır. Kentsel peyzajın yerine, çevredeki fiyortlar, tundralar ve Arktik manzaralar, bu bitmeyen aydınlığın altında farklı bir güzellik sergiler. Murmansk, daha kutupsal bir Beyaz Geceler deneyimi arayan ve Kuzey'in dinginliğini keşfetmek isteyen ziyaretçiler için idealdir. Arkhangelsk: Kuzey'in Tarihi Liman Kenti Beyaz Gecelerin etkisini güçlü bir şekilde hissedeceğiniz bir diğer kuzey şehri ise Arkhangelsk'tir. Kuzey Dvina Nehri'nin kıyısında kurulu bu tarihi liman kenti, zengin denizcilik geçmişi ve geleneksel ahşap mimarisiyle dikkat çeker. Beyaz Geceler döneminde, nehrin ve şehrin doğal ışık altında bambaşka bir enerjiye büründüğünü görürsünüz. Arkhangelsk, daha az turistik olması sebebiyle, yerel kültürü daha derinlemesine deneyimleme ve Kuzey Rusya'nın gündelik yaşamına tanıklık etme fırsatı sunar. Beyaz Geceler burada, şehrin sakin sokaklarında, tarihi binalar arasında yapılan keyifli yürüyüşlerle ve nehir kıyısındaki huzurlu anlarla harmanlanır. Petrozavodsk: Karelya'nın Yeşil Kalbi Karelya Cumhuriyeti'nin başkenti Petrozavodsk, Onega Gölü'nün batı kıyısında yer alır ve çevresi yemyeşil ormanlar ile irili ufaklı göllerle çevrilidir. Bu doğal güzelliklerle iç içe olan şehirde de Beyaz Geceler yaşanır. St. Petersburg'a daha yakın olmasına rağmen, Petrozavodsk daha çok doğa ve macera odaklı bir deneyim sunar. Beyaz Gecelerde gölde tekne gezintileri yapmak, ormanlarda yürüyüşe çıkmak veya çevredeki adalarda (örneğin Kizhi Adası'ndaki ahşap mimari harikaları) gün batımı hissiyle uzun süre kalmak mümkündür. Buradaki Beyaz Geceler, kentsel bir coşkudan ziyade, doğanın dinginliği ve keşfetmenin huzuruyla öne çıkar. Bu şehirler, St. Petersburg'un kalabalığından uzaklaşmak ve Rusya'nın kuzeydeki büyülü Beyaz Geceler fenomenini farklı bir atmosferde yaşamak isteyen ziyaretçilere unutulmaz alternatifler sunar. Türkiye'den Giden Ziyaretçiler İçin Pratik Bilgiler ve İpuçları Rusya'nın Beyaz Geceler büyüsünü deneyimlemek için Türkiye'den yola çıkan ziyaretçiler için seyahatlerini daha sorunsuz ve keyifli hale getirecek bazı önemli pratik bilgiler ve ipuçları aşağıda detaylandırılmıştır: Vize ve Seyahat Belgeleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Rusya Federasyonu'na seyahatlerde vize zorunluluğu bulunmaktadır. Güncel vize başvuru süreçleri, gerekli evraklar (davet mektubu, otel rezervasyonu, uçak bileti vb.) ve randevu prosedürleri için Rusya Federasyonu'nun Türkiye'deki konsolosluklarının veya yetkili vize başvuru merkezlerinin web sitelerini ziyaret etmek kritik önem taşır. Seyahatten yeterince önce başvuru yapmak, olası aksilikleri önleyecektir. Ayrıca pasaportunuzun geçerlilik süresinin, Rusya'da kalmayı planladığınız sürenin bitiş tarihinden itibaren en az 6 ay daha geçerli olduğundan emin olun. Ulaşım: Rusya'ya Varış ve Şehir İçi Seyahat * Uçuşlar: Türkiye'nin büyük şehirlerinden (İstanbul, Ankara, Antalya gibi) Rusya'nın büyük şehirlerine (Moskova, St. Petersburg) direkt uçuşlar bulunmaktadır. Aktarmalı uçuşlar da bir seçenek olabilir. Beyaz Geceler dönemi yoğun sezon olduğundan, uçak biletlerini **erken rezerve etmek** hem yer bulma hem de daha uygun fiyatlar açısından avantaj sağlar. * Şehir İçi Ulaşım: Rusya şehirlerinde, özellikle St. Petersburg'da metro ağı oldukça gelişmiştir ve turistler için en hızlı, ekonomik ve pratik ulaşım aracıdır. Moskova Metrosu gibi, St. Petersburg Metrosu da derin istasyonları ve mimarisiyle başlı başına bir cazibe merkezidir. Otobüs, tramvay ve troleybüs gibi toplu taşıma araçları da yaygın olarak kullanılır. Yandex Go gibi mobil uygulamalarla taksi çağırmak da oldukça kolay ve güvenlidir. Konaklama: Erken Rezervasyon Şart Beyaz Geceler dönemi, St. Petersburg'un en yoğun turistik sezonudur. Bu nedenle, merkezi ve popüler oteller, hosteller veya apart daireler hızla dolabilmekte ve fiyatlar artabilmektedir. Seyahat planınız netleşir netleşmez, konaklama rezervasyonunuzu mümkün olduğunca erken yapmak (ideal olarak aylar öncesinden) hem bütçenize uygun seçenekler bulmanızı hem de istediğiniz yerde kalabilmenizi garanti edecektir. Farklı bütçelere ve tercihlere uygun geniş bir yelpazede konaklama seçeneği mevcuttur. Para Birimi ve Harcamalar Rusya Federasyonu'nun para birimi Rus Rublesi'dir (RUB). Türkiye'den gitmeden önce yanınıza bir miktar Ruble almak faydalı olabilir, ancak şehir merkezlerinde döviz büroları ve bankamatikler yaygındır. Büyük otellerde ve restoranlarda kredi kartları (Visa, Mastercard) yaygın olarak kabul edilirken, küçük esnafta veya pazarlarda nakit kullanmanız gerekebilir. Güncel döviz kurlarını takip etmek ve harcamalarınızı buna göre planlamak önemlidir. Yanınıza Almanız Gerekenler * Kıyafet: Beyaz Geceler yaz dönemine denk gelse de, Rusya'nın kuzey şehirlerinde geceleri hava serinleyebilir, hatta yağmur görülebilir. Bu nedenle, katmanlı giyinmek (tişört, ince kazak, su geçirmez bir ceket) idealdir. Özellikle nehir turları veya gece yürüyüşleri için hafif bir mont veya şal faydalı olacaktır. * Ayakkabı: Şehirde çok yürüyeceğinizi göz önünde bulundurarak rahat yürüyüş ayakkabıları tercih edin. * Uyku Maskesi: Gece ışığından etkilenenler için uyku maskesi vazgeçilmez bir eşya olacaktır. Otel odaları tam kararma sağlamayabilir. * Fotoğraf Makinesi: Eşsiz ışık koşullarında harika fotoğraflar çekmek için fotoğraf makinenizi ve yedek pillerinizi/hafıza kartlarınızı unutmayın. Güvenlik ve İletişim * Genel Güvenlik: Rusya genellikle güvenli bir ülkedir, ancak her turistik yerde olduğu gibi kalabalık alanlarda (metro, turistik bölgeler) yankesicilik olaylarına karşı dikkatli olunmalıdır. Pasaport ve değerli eşyalarınızı güvende tutun. * Acil Durum Numaraları: Rusya'da acil durum numaralarını bilmek önemlidir: Polis $102$, Ambulans $103$, İtfaiye $101$. * İletişim: Rusya'da genel konuşma dili Rusça'dır. Turistik bölgelerde, özellikle St. Petersburg'da İngilizce konuşan kişiler bulmak mümkündür, ancak yerel halkın çoğu Rusça konuşur. Temel Rusça ifadeler öğrenmek (merhaba, teşekkürler, lütfen, evet, hayır, fiyatı ne kadar?) iletişiminizi kolaylaştıracaktır. Navigasyon ve çeviri uygulamaları da oldukça işinize yarar. Türkiye'den bir Rusya SIM kartı veya e-SIM temin etmek, seyahat boyunca iletişimde kalmanızı sağlar. Yerel Kültür ve Adabımuaşeret * Bahşiş: Rusya'da bahşiş verme kültürü yaygındır; restoranlarda ve kafelerde %5-%10 civarında bahşiş bırakmak adettendir. * Müzeler ve Kiliseler: Müzeleri ve özellikle kiliseleri ziyaret ederken uygun giyinmeye (dizleri ve omuzları kapatan kıyafetler) özen gösterin. Bazı kiliselerde kadınlardan başlarını örtmeleri beklenebilir. Fotoğraf Çekimi: Kiliselerin içinde genellikle fotoğraf çekimi yasaktır veya kısıtlıdır. Kurallara uyun.
Devamını Oku
San Diego Turları

San Diego Turları

Amerika, San Diego Meksika sınırına yakın Pasifik Okyanusu kıyısında bulunan San Diego, Kaliforniya eyaletinde bir tatil şehridir. İnanılmaz ama ulaşılabilir bir Amerikan rüyasına benziyor. Sonuçta San Diego, National Geographic'e göre Amerika'nın en mutlu insanlarının yaşadığı ilk 25 şehirden biri. Diğer birçok derecelendirme ve liste, bunun şanslı insanların şehri ve yaşam için en iyilerden biri olduğunu iddia ediyor. Bundan sonra başka ne söyleyebilirsiniz? Güneş burada yılda 320 gün parlıyor ve hava her zaman harika - yorucu sıcaklık ve yoğun yağmurlar olmadan. San Diego'da refah ve ölçülü yaşam hakimdir ve antik parkları ve modern eğlenceleri dünyanın en iyileriyle rekabet eder. Geniş kar beyazı plajları, zümrüt tepeleri ve La Jolla'nın pitoresk koyu her yıl farklı türden eğlence severleri kendine çekiyor. San Diego'nun İlçeleri San Diego, Kaliforniya'nın ikinci büyük şehridir (Amerika Birleşik Devletleri'nin sekizincisi) ve 18 ilçeden oluşur. Turistler için en çekici alanlar şunlardır: Downtown San Diego, şehrin merkezi bölgesidir. Ünlü turistik yerlere ve canlı bir gece hayatına ev sahipliği yapar. La Jolla, güzel manzaraları, lüks otelleri ve panoramik manzaralarıyla şehrin en zengin ve en güzel bölgelerinden biridir. Bölge iki bölümden oluşur: UTC La Joll öğrencileri ve diğeri lüks villalar, restoranlar ve mağazalarla doludur.Mission Beach ve Pacific Beach, gençler ve öğrenciler için takılma yerleridir. Old Town, bir zamanlar Kaliforniya'daki ilk Avrupa yerleşiminin bulunduğu şehrin tarihi kısmıdır. Point Loma ve Ocean Beach, plajları ve güzel şehir manzaralarıyla ünlüdür. La Mesa, büyük bir Rusça konuşan topluluğa ev sahipliği yaptığı için Slav halkı arasında popülerdir. San Diego'nun Nüfusu İstatistiklere göre, San Diego şehri (2010'da güncellenmiştir) yaklaşık 1.300.000 kişiye ev sahipliği yapmaktadır ve bunların 3 milyondan fazlası banliyölerde yaşamaktadır. Irksal kompozisyon şu şekildedir: Vatandaşların %60'ı beyaz, %29'u Hispanik, %10'u Asyalı ve %1'i Kızılderilidir. Yerel vatandaşlar İngilizce konuşmaktadır. San Diego'nun Kısa tarihçesi Bu topraklarda, Kumeyaay Kızılderili kabilesi yüzyıllar boyunca yaşamıştır. Portekizli Juan Rodríguez Cabrillo, normal yaşam tarzlarını bozan ilk beyaz adamdı. İspanyol tacının hizmetindeydi ve yeni topraklar arayışında bir keşif gezisine atandı. 1542'de, fatih körfezin kıyılarına yelken açtı ve kutsal günün onuruna San Miguel adını verdi. Bu, Avrupalıların Amerika Birleşik Devletleri'nin batı kıyısında ziyaret ettiği ilk yerdi.Altmış yıl sonra, İspanyol denizci, tüccar ve haritacı —Sebastian Vizcaino— bu sulara girdi. Aziz San Diego'yu (gemisinin koruyucu azizi) onurlandırmak için kıyıda görev yaptıktan sonra, araziye onun adını verdi. San Diego'nun kolonileştirilmesi, başka bir keşif gezisinin burada bir kale ve bir Katolik misyonu kurmasıyla 1769'da başladı. Avrupalıların ilk yerleşimi ve Kaliforniya'daki en büyük misyondu ve XVIII. yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 1400 vaftiz edilmiş Kızılderili yaşıyordu. 1821'de San Diego, iki yıl sonra Birinci Meksika Cumhuriyeti'ne dönüştürülen yeni ilan edilen Meksika İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Kale terk edildi, ancak şehir tepeden büyümeye başladı. Ancak 1830'a gelindiğinde nüfus hızla azaldı ve şehir statüsünü kaybetti; o sırada yaklaşık 100-150 kişi yaşıyordu. 1846-1848 Meksika-Amerikan Savaşı'nın bir sonucu olarak, San Diego da dahil olmak üzere Kaliforniya toprakları, Meksika tarafından Guadalupe Hidalgo Antlaşması'nın hüküm ve koşulları uyarınca Amerika Birleşik Devletleri'ne devredildi. Kaliforniya 1850'de Amerika Birleşik Devletleri'ne kabul edildiğinde, San Diego aynı adı taşıyan bölgenin idari merkezi oldu. Şehrin sadece 650 sakini olduğu için bu önceden yapılmış bir eylem gibi görünüyordu. Şehrin seyrüsefer sularından oldukça uzakta olması, büyümesini sınırlayan sorunlardan biriydi. William Heath Davis adlı tüccar, orijinal yerleşimin birkaç mil güneyinde "Yeni San Diego" adlı bir körfez kasabası yaratma fikrini ortaya attı. Destekçileriyle birlikte, daha sonra sokakları döşedikleri, büyük bir rıhtım ve bir depo inşa ettikleri 160 dönümlük arazi satın aldı. Yerliler projeye "Yeni Şehir" ve "Davis'in Deliliği" adını verdiler. Başlangıçta, girişim tatlı su eksikliği ve eski yerleşimlerin sakinlerinin düşmanlığı nedeniyle başarısız oldu. Projenin gerçeğe dönüşmesi 1867'ye kadar sürdü. Yeni San Diego büyüdü ve kısa sürede Eski Şehri geride bırakarak ekonomik ve hükümet merkezi haline geldi. Ancak, 1878'de demir yolunun gelişine kadar bir tür taşra kasabası olarak kaldı. San Diego'nun İspanyol-Amerikan Savaşı (1898) sırasındaki stratejik konumu, deniz altyapısının gelişmesine yol açtı. Ve I. Dünya Savaşı, şehri önümüzdeki birkaç on yıl boyunca askeri-endüstriyel kompleksin gelişimine yöneltti. Şehrin XX. yüzyılın başlangıcını iki büyük uluslararası sergi belirledi. 1915-1916'da Panama-Kaliforniya ve 1935-1936'da Kaliforniya-Pasifik sergileriydi. II. Dünya Savaşı sırasında San Diego, askeri tesislerin varlığı ve askeri teçhizat üretimi nedeniyle askeri ve savunma faaliyetlerinin önemli bir merkezi haline geldi. Sonuç olarak şehrin nüfusu hızla arttı. 1930'da nüfusu yaklaşık 148 bin kişiyken, 1950'de 333.865 vatandaşa ulaşmıştı. Savaşın son aylarında Japonlar, San Diego'dan başlayarak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki birkaç şehre saldırmayı planladı. Plana "Gece Kiraz Çiçekleri Harekatı" adı verildi ve enfekte pirelerle dolu kamikaze uçaklarının yaratılmasını içeriyordu. Vebayı yaymak ve on binlerce sivili öldürmek için şehirdeki konut binalarına çarpmaları gerekiyordu. İnfazın 22 Eylül 1945'te yapılması planlanmıştı ancak neyse ki Japonya daha önce teslim olduğu için gerçekleştirilemedi. Savaş sonrası yıllarda yerel ekonomi, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ciddi hasar gören askeri ve havacılık endüstrilerine bağımlı olmaya devam etti. Şehir bilimsel araştırma ve turizme yeniden yöneldi ancak aynı zamanda en büyük ABD deniz üssüne sahipti. XX yüzyılın yarısından fazlası boyunca San Diego, ton balığı avcılığının dünya başkenti olarak kabul edildi. Ancak artan maliyetler ve yabancı rekabet nedeniyle, konserve şirketlerinin sonuncusu 1980'lerin başında kapatıldı. San Diego'ya gelmek için en iyi zaman San Diego, gezegendeki en elverişli iklimlerden birine sahiptir. Kasırga, deprem, sel, bunaltıcı sıcaklık veya don yoktur. Şehirde neredeyse tüm yıl boyunca rahat ve güneşli bir hava vardır. Yaz aylarında ortalama hava sıcaklığı +26°С - +28°С'dir. Kışın termometrenin sapı +20°С'ye düşer. Yıllık yağış normu burada çoğunlukla yılın bu zamanında düşer. Yazın su sıcaklığı +20°С'nin üzerine çıkmaz ve kışın ortalama sıcaklık +15°С'dir.Yaz, San Diego'ya plaj tatili için gitmek için en iyi zamandır. Kışın da çok sayıda ilgi çekici yeri keşfetmek oldukça rahattır. Kültürel etkinliklere gelince, yılın herhangi bir zamanında şehirde bol miktarda etkinlik vardır. Nisan ayının ortası, güzel retro festival La Jolla Concours D'Elegance ile işaretlenir. San Diego'nun en güzel koylarından biri olan La Jolla, geçen yüzyılın ortalarındaki zarif bir zamana taşınmış gibi görünüyor. Kıyıda 50'li ve 60'lı yıllardan yüzlerce araba görülebilir ve La Jolla Concours D'Elegance ziyaretçileri kıyafetlerinde etkinliğin vintage tarzına uymaya çalışırlar. Yerel restoranlar bu durum için özel bir menü hazırlar. Ünlü uluslararası festival Comic-Con sayesinde, Temmuz ayının sonu şehirde özellikle eğlencelidir. 1970 yılında başlayan festival çizgi romanlara ve tüm cosplay kültürüne adanmıştır. Sadece dört gün boyunca bir film festivali, yeni çizgi romanların sunumları, TV dizileri, filmler ve bilgisayar oyunları dahil olmak üzere 700'den fazla etkinlik düzenlenmektedir. Bu, film hayranlarının ikonlarıyla tanışmaları için gerçek bir şanstır. Comic-Con International, çizgi roman kahramanlarından ve film karakterlerinden oluşan bir karnaval alayıyla birlikte gerçekleşir. Ayrıca, geleneksel bir cosplay yarışması düzenlerler. Bu festival, tüm dünyada bu tür etkinliklerin öncüsü olarak kabul edilebilir. Bira Festivali de San Diego'daki en popüler etkinliklerden biridir. Eylül ortasında düzenlenir ve halk kutlamaları, yarışmalar, eğlence ve gastronomi etkinlikleriyle birlikte gelir. Çocuklar ve tıbbi vakıflar için hayırsever faaliyetler içerir ve yerel halk katılmaktan mutluluk duyar. Yerel kültürün bu özelliği, çeşitli hayırsever eylemlere katılan yabancı turistleri cezbetmektedir. San Diego'da bir turist ne yapmalı? San Diego Hayvanat Bahçesi'ni ziyaret edin. Yaklaşık 40 hektarlık bir alanda yaşayan yaklaşık 650 türden 3700 hayvan var. Hayvanat bahçesi bitki koleksiyonuyla büyüleyici. Örneğin, dev pandaları beslemek için 40'tan fazla bambu türü yetiştiriyor. Gezi otobüsü veya gondol kullanarak ziyaret edebilirsiniz. San Diego Hayvanat Bahçesi dünyanın en ilerici ve en büyüğü olarak kabul edilir ve hayvanları orada muhafazalar olmadan yaşar.Benzersiz bir müze gemisinin ölçeğine hayran kalın. Uçak gemisi "Midway" Vietnam Savaşı'na katıldı, 47 yıl boyunca Amerikan filosunun bir parçasıydı ve 1998'den beri bir müze gemisi oldu. Uzunluğu neredeyse 300 metredir ve mürettebatı 4.500 kişiydi. 100 uçağa kadar taşıyabiliyordu ve günde yaklaşık 40.000 litre yakıt kullanıyordu.Sörf, San Diego'daki en popüler eğlence olduğundan bir dalga yakalamayı deneyin. Kıyı, yeni başlayanlar için mükemmel olan dalgalarıyla ünlüdür. Deneyimli eğitmenler bu sörf macerasında becerilerinizi geliştirmenize yardımcı olacak.Kaliforniya'nın en büyüğü olan ünlü SeaWorld okyanus akvaryumunu ziyaret edin. Burada, açık bir akvaryumda, vatozları elle besleyebilir, Kırmızı Garra balığını ve bambu köpekbalıklarını görebilirsiniz. Dev orkalar akvaryumun önde gelen ünlüleridir. Sanatçı olarak performans sergiledikleri gösteri son derece popülerdir. Performans sırasında kuru kalamayacağınızı unutmayın.Eski Balboa Park'ta yürüyüşün tadını çıkarın. 40 hektarlık bir alanı kapladığı için tüm manzaralarını görmeniz birkaç gün sürecektir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en eski parklardan biridir. Burada bir aynalı gölet, bir botanik bahçesi, müzeler, tiyatrolar, restoranlar, ince açık işli İspanyol mimarisine sahip tarihi binalar, bir sanatçı köyü bulacaksınız. Ayrıca, sokak müzisyenleri oyunlarıyla ziyaretçileri eğlendirmekten asla yorulmazlar.Meksika'daki kaktüs ve tekilanın anavatanına gidin. San Diego'dan Meksika sınırındaki Tijuana kasabasına ulaşmanız bir saatten az sürecek. Amerikan vizesi olan turistler Meksika'ya hızla ulaşabilir. Bir sokağın bir tarafından diğerine geçmek kadar basit. Ancak Amerika Birleşik Devletleri'ne geri dönerken bir sıraya girmeye ve pasaport kontrolünden geçmeye hazır olun. Bu güvenlik önlemleri, sahte pasaportlu birçok kaçak ve uyuşturucu satıcısından kaynaklanmaktadır. Amerikalılar Meksika'ya gelmeyi severler çünkü buradaki ilaç ve diş hizmetlerinin fiyatları Amerika Birleşik Devletleri'ndekinden çok daha düşüktür. Ayrıca yerel restoranlarda lezzetli ve ucuz yemekler yiyebilirsiniz.Plajda bir "mimari yapı" inşa edin veya bir kum heykeltıraşından özel ders alın. Bu inanılmaz derecede büyüleyici bir aktivitedir. San Diego Kum Heykel Festivali, Kaliforniya ve ABD'deki en ünlü festivallerden biridir.La Jolla plajında ​​yaşayan foklarla tanışın. Bu sevimli deniz hayvanları oldukça arkadaş canlısıdır ve komşuları olan insanlara doğal davranırlar. Ancak buna rağmen, plajda hayvanların okşanmaması gerektiğine dair uyarı işaretleri var, hatta size yaklaşmanıza izin verseler ve temas halindeymiş gibi görünseler bile.ABD'nin en iyi 10 plajı arasında yer alan Coronado Adası'nın bembeyaz plajında ​​tüm günü geçirin, ancak Coronado Adası'nı ünlü yapan tek şey bu değil. Burada, Hotel Del Coronado'da Frank Baum dünyaca ünlü "Oz Büyücüsü" masalını yazdı, Marilyn Monroe "Bazıları Sıcak Sever" filminde Şeker rolünü oynadı ve Galler Prensi boşanmış bir Amerikalıyla tanıştı ve ona olan aşkı için tahtı reddetti. Geçtiğimiz yüzyılın neredeyse tüm ABD başkanları burada kaldı. Oteli görmek için giriş yapmanıza gerek yok ve sadece bir tur atabilirsiniz.Plajda bulunan tarihi eğlence parkı Belmont Park'ta rahatlayın. 1925 yılında şeker kralı John Spreckels tarafından kuruldu. Açıldığında kurulan eski cazibe merkezleri hala duruyor —"Giant Dipper" ve bir roller coaster. Parkta sekizden fazla restoran ve kafe var. Flow Barrel bunların arasında en ünlüsü. Kaynak: https://explorezhorizon.com/blog/san-diego-turlari
Devamını Oku
Los Angeles Turları

Los Angeles Turları

Güneşin yılda 329 gün parladığı şehir Los Angeles Burada insanlar gerçek beden kültünü takip eder. Burası sağlıklı yaşam tarzının hayranları için gerçek bir cennettir. Dünyanın dört bir yanından insanlar Amerikan rüyasını aramak için buraya gelir. Walt Disney World, Hollywood, Walk of Fame, yüzlerce müze ve efsanevi film ve dizilerin dekorasyonu olarak kullanılan binlerce yer. Los Angeles yeni gezginleri karşılamaktan mutluluk duyar ve kalplerinde sonsuza dek kalır. Los Angeles'ın İlçeleri Los Angeles'ta 80'den fazla ilçe vardır. Her biri eskiden küçük bir kasaba veya yerleşim yeriydi. Bugün hepsi LA'in mahallelerine dahildir. En popüler olanlar arasında Doğu ve Güney Los Angeles, Hollywood, Westside, Beverly Hills, Santa Monika, Griffith parkı, Malibu, Chinatown ve diğerleri bulunur. Los Angeles'ın benzersiz özelliği bir şehir merkezinin olmamasıdır. Şehir merkezi, birkaç gökdelenin bulunduğu sözde bir merkez olarak kabul edilir. Ancak bu bölge, evsiz insanların bolluğu nedeniyle yaşamak veya kalmak için en iyi yer değildir. Los Angeles'te Gezilecek Yerler Los Angeles, değerli tarihi binalara veya destinasyonlara sahip olmakla övünemez. Ancak bunların hiçbirine ihtiyacı yoktur. Bir turist burada modernitenin en önemli noktalarını bulacaktır. Ve hepimiz onları çocukluğumuzdan beri biliyoruz. Los Angeles'ta gezip görmek, çocukken izlediğiniz en sevdiğiniz filmleri tekrar izlemek gibidir. Unutulmaz duygular ve izlenimler garantilidir. Los Angeles nüfusu Los Angeles, ABD'nin en uluslararası şehridir. Dünyanın tüm ulusları burada yaşıyor ve mevcut tüm dilleri duyabilirsiniz. Genellikle, bir ülkeden gelen göçmenler bir araya gelir ve bir bölgede yaşarlar. Bu nedenle, Çin, Meksika veya Rus mahalleleri istisnai olmaktan çok tipiktir. Angelenos (yerliler kendilerine böyle diyor) sakin ve düzenli bir yaşam tarzına alışmıştır. Asla acele etmezler ancak her zaman iyi bir ruh halindedirler. Angelenos sörf yapmayı sever, sağlıklı diyetlere bağlı kalır ve sigara içmez. Los Angeles'ın kısa tarihiResmi olarak şehir 1781'de kurulmuş ve Meksika'nın bir parçası olmuştur. Ancak Los Angeles, 1848 Amerikan-Meksika Savaşı'nı kazanarak ABD'ye geçtiğinde Amerikan şehri statüsünü ancak 1850'de almıştır.Avrupalılar, modern Los Angeles topraklarındaki ilk yerleşimcileri 16. yüzyılda fark etmişlerdir. O dönemde İspanyol fatihler Meksika'nın kuzeybatı kıyılarını keşfediyor ve yerli vatandaşlar, Tongva ve Chumash kabileleriyle tanışıyorlardı. Yaklaşık 3000 Kızılderili ve sadece 46 sömürgeci vardı. Bölgenin keşfi telaşsızdı. Ancak 18. yüzyılın sonunda İspanyol yerleşimi 650 kişilik bir nüfusa ulaştı. Ancak 1876'da burada bir demiryolu ortaya çıktığında, ticarette önemli bir büyümeye neden oldu. Sonuç olarak şehir değişmeye başladı. 19. yüzyılın sonunda, zaten 100 bin vatandaşa ulaşmıştı. Los Angeles'ın başarılı bir şekilde gelişmesini tetikleyen birkaç faktör vardı. Her şeyden önce, tarımdı (portakal ekimi). İkincisi, burada 1892'de keşfedilen mineral yağıydı. Sonuç olarak, yerel petrol üretimi dünya hacminin dörtte birini oluşturuyordu. Tatlı su, Los Angeles için her zaman ana sorun olmuştu. 1913'te bir su kemeri inşa edilmesiyle başarıyla çözüldü. O zamandan beri, nüfus hiç büyümeyi bırakmadı. Dahası, 1920'lerde film endüstrisi ortaya çıktığında, şehir daha da fazla popülerlik kazandı. Ve 1932'de Los Angeles, X Yaz Olimpiyatlarına ev sahipliği yaptı. Karaya çıkarma kuvvetleri II. Dünya Savaşı sırasında Los Angeles'a müdahale etmedi. Şehir tek bir bombalamadan bile zarar görmedi! Ancak, Japon denizaltılarının Ellwood Tren İstasyonu yakınlarındaki Santa Barbara'daki rıhtımlara (Los Angeles'a 120 km uzaklıkta) saldırmasıyla savaş 23 Eylül 1942'de daha da yaklaştı. ABD Komutanlığı grubu tam ölçekli saldırıyı bekledi. Ancak Japonlar şehre girmedi. Genel olarak, II. Dünya Savaşı Los Angeles'ın hızlı gelişimini hızlandırdı. O yıllarda burada askeri teçhizat, mühimmat, uçak ve gemi üretiyorlardı. Milyonlarca Amerikalı savunma tesislerinde iş bulmak için geldi. Ayrıca, dahi bilim insanları, yetenekli sanatçılar, yazarlar ve oyuncular LA'e göç etti. 1950'lerden itibaren, bilgi teknolojisinin gelişimi ve roket üretimi cömertçe finanse edilmeye başlandı. Walt Disney, 1955'te Anaheim'da (Los Angeles'ın ilçelerinden biri) dünyadaki ilk Disneyland'ı açtı. 1970'te Los Angeles'ta metronun oluşturulması da dahil olmak üzere toplu taşımacılığın iyileştirilmesi için bir program geliştirildi. Çevre kirliliğinin seviyesini azaltmak gerekiyordu. Irk ayrımcılığının neden olduğu isyanlar, 1992'de Los Angeles'ı kargaşaya sürükledi. Bu olaylar, dört beyaz polisin Rodney King adlı bir Afro-Amerikalıyı dövmesinin ardından gerçekleşti. Mahkeme polisleri haklı buldu ve kararı, karışıklıklar ve baskınlarla birlikte kitlesel bir isyana neden oldu. Sonuç olarak, 53 kişi öldü. Şehre verilen zararın bir milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Modern Los Angeles, nüfus ve ekonomik kalkınma açısından ABD'nin ikinci büyük şehridir. Şehir, yalnızca film endüstrisi sayesinde değil, aynı zamanda Gentrifikasyon ve BT'nin de yardımıyla büyümeye devam ediyor. Los Angeles'ı ziyaret etmek için en iyi zaman Melekler Şehri'nde hava her zaman iyidir. Yağmur mevsimi yoktur ve güneş neredeyse tüm yıl boyunca parlar. Bu şehrin mükemmel bir konumu vardır. Her zaman yeni misafirleri ve gezginleri karşılamaya hazırdır. Gün boyunca bir plajda güneşlenmek ve akşamları dağlarda kayak yapmak ister misiniz? LA'e gelin! Ve birkaç sörf dersi almayı ve ilk dalganızı yakalamayı unutmayın. Los Angeles, dünyanın dört bir yanından gelen sörfçüler için gerçek bir cennettir.Bir turist Los Angeles'ta ne yapmalı?LA'in merkezindeki gökdelenleri görün. Downtown ve City West'e gittiğinizde, sadece kuleleri görmekle kalmaz, aynı zamanda şehrin en eski kısmı olan Los Angeles Tarihi Bölgesi'ni de ziyaret edebilirsiniz. Walt Disney Konser Salonu'na katılın. 2003 yılında inşa edilmiş olup Los Angeles Filarmoni Orkestrası'nın yerel sahnesidir. Binanın kendisi Frank Gehry'nin benzersiz bir tasarımına sahiptir. Güneşte parıldayan içe doğru kıvrık metal panellerden oluşur. "The Broad" adlı Çağdaş Sanat Müzesi'ni ziyaret edin. 200'den fazla sergiye ev sahipliği yapar ve dünyanın en büyüğüdür.Hollywood Şöhretler Kaldırımı'nda yürüyün. Hollywood'a gidin, ünlü kaldırımı bulun ve en sevdiğiniz yıldızları arayın. Fotoğraf çekmeyi unutmayın! "Hollywood" tabelasının yanında bir selfie çekin ve ünlü Hollywood tepesine tırmanın. Universal Studios'u ziyaret edin. "Hızlı ve Öfkeli", "Minyonlar", "Transformers", "King Kong", "Jurassic Park" gibi filmlerin setlerine katılma şansınız olacak. Santa Monica bulvarında yürümek için West Hollywood'a gidin. SSCB'den gelen göçmenlerin Amerika Birleşik Devletleri'nde nasıl yaşadığını görün. Rusça konuşan vatandaşların çoğu burada yaşıyor. Beverly Hills'i ziyaret edin. Bazı mağazalara uğrayın ve "Beverly Wilshire" adlı otelin yanındaki Rodeo Drive'da fotoğraf çektirin. "Pretty Woman" filminin çekildiği yer burası. Disneyland'a gidin. Anaheim adlı bir şehir, Greater Los Angeles'ın 45 km güneyinde yer almaktadır. En büyük eğlence parkını burada bulabilir ve Mickey Mouse ile tanışabilirsiniz. Santa Monica'daki iskelede yürüyün. Dünyanın en efsanevi plajlarından birinde güneşlenin ve gün batımını izleyin. Ve ünlü Route 66'nın bittiği tabelanın yanında fotoğraf çekin. Venedik Plajı'na gidin. Okyanus kıyısındaki ünlü (Hollywood filmlerinden) Ocean Front Walk adlı caddede yürüyün. Arnold Schwarzenegger'in atletizm sahası "Venice Muscle Beach"te fotoğraf çekin.Kaynak : https://explorezhorizon.com/blog/los-angeles-turlari
Devamını Oku

10 kayıttan 1 - 5 arasındaki kayıtlar gösteriliyor
Mesajlar {{unread_count}}
... ile mesajlaş {{currentConversation.display_name}}
{{chat.display_name ? chat.display_name[0] : ''}}

{{chat.display_name}}

Siz: {{chat.last_message.content}}

{{chat.unread_count }}